31 Aralık 2010 Cuma

Yılbaşı neyimiz olur? diye soruyorum.

29 Ekim'imiz midir, 30 Ağustos'umuz mudur, Şeker Bayramı'mız mı, Kandilimiz mi, Kurban Bayramı'mız mı? diye sual açmak da yersiz olmazdı.
Biz muharremlerle, martlarla başlayan yıllar da biliriz... ki, hiçbiri böyle şımarıklıkla, böyle ayyaşlıkla, böyle kumarbazlıkla açılmazdı. Hepsi efendi yıllardı.
Memleketimize, herhalde, Beyoğlu'ndan giren, Haliç'i atlayarak Fatih'lere, Aksaray'lara, sonra Rumeli'ye ve Boğaz'ı aşarak önce Kadıköy'lere, Moda'lara ve sonra Üsküdar'lara ve oradan Anadolu'ya geçen bu bunak neyimiz olur: Babamız mı, dedemiz mi, amcamız mı, yoksa Avrupalılıktan pirimiz mi?İstanbul'un Tepebaşı'ndan Adana'nın Tepebağı'na kadar her yeri bilen, her yere uğrayan bu moruk kimdir, necidir?Bir resmine bakarsanız Havarilere, öteki resmine bakarsanız Rasputin'e benzeyen bu iskambil papazı, aramızda nenin nesidir... bunu hiç merak ettiniz mi?Siz bırakın da ben söyleyeyim onun kim olduğunu: O Haçlı Seferlerinden kalma bir kılınç artığıdır. O zaman silahla giremediği yerlere, şimdi beyaz sakalıyla saygılar ve sevgiler toplayarak girebiliyor. Kardeşlerini Mukaddes savaşa hazırlamaktan geliyor.
O evimize girerken eşeğini kapımızın halkasına bağlayan bir Piyer Lermit'tir...
O, adıyla sanıyla bir misyonerdir ki, şu memlekette ocağına incir dikildikten sonra, kılığını değiştirmiş... ve bizi avlamaya, kucağında getirdiği oyuncaklarla en can alıcı noktamızdan; çocuklarımızdan başlamıştır.
Bu cömertliğinin karşılığını istemeyecek mi sanıyorsunuz, fedakârlığının sebebini düşünmediniz mi?
Bırakın onun hakkından ben gelirim: İşte sakalını çekince gördünüz... sakalı elimde kaldı ve altından Lüsifer çıktı.
Bilirsiniz ki casuslar da kıyafetlerini ekseriya böyle değiştirirler.
Bu, mezar beğenmeyen hortlağa ya mezarını gösterin, yahut bırakın: Haç'ında çarmıha gereyim onu.
Tehlikeyi sezer de kendiliğinden gitmeye kalkarsa çıkarken ceplerini yoklamayı unutmayınız: Muhakkak bir şeyimizi çalmıştır.

Saatlimaarif.com

Tecelli Osmanlı'nın Üstünedir.

Tecelli Osmanlı'nın Üstünedir.Hangi müessese Osmanlı ismini taşırsa Allah'ın ona yardımı vardır.






ÖZLEM ALBAYRAK'IN "HÜR ADAM" FİLMİ İLE İLGİLİ YAZISI

Öncelikle şunu söylemek lazım: Üzerinden geçen iki günde yazılanların neredeyse tamamı; "tartışılacak sahneler" içerdiği yönünde olan film, gerçekten de tartışılacak gibi gözüküyor.
Çünkü, Bediüzzaman'ın Atatürk'le restleşme sahnesi, o dönemde din alimlerine reva görülen muamelelerin apaçık şekilde göz önüne serilmesi, Türkiye'de 80 yıldır uygulanan "hatalardan ve günahlardan münezzeh Mustafa Kemal ve O'nun kurduğu mükemmel rejim" politikası karine alındığında, filmi hayli cesur bir yapım haline getiriyor.
İnsan, Atatürk'ün yalnızlık çekebilen ya da dertlenebilen, bizim gibi bir piri fani olduğunu anlatma günahını (!) işleyen Mustafa filmi nedeniyle Can Dündar'ın uğradığı linç hareketini hatırlayınca, Bediüzzaman'ın Atatürk'le restleşme sahnesinin ne tür bir kıyamet kopartacağını az çok kestirebiliyor.
Zira, daha önce böyle göstere göstere "Cumhuriyet rejimi ve Atatürk dindarların büyük kesimine haksızlık etti", diyen bir film çekilmedi. Tamam benzeri hikayeler anlatıldı, ama hemen hepsi metafor üzerindendi, daha göstergesel şeylerdi, verilecek mesaj korkula korkula altmetne yedirilmişti.
Bu öyle değil.
"Bediüzzaman, Şeyh Sait'e destek vermekle suçlanarak sürgün edildi, ama aslında O, "bırakın desteği, biz binlerce yıldır birlikte yaşadık, kardeşe silah sıkılır mı?" mealine gelecek sözleriyle isyancıları amaçlarından çevirmeye, Kürtçülüğün önüne geçmeye bile çalıştı" demiş, diyebilmiş mesela lafını hiç eğip bükmeden.
"Cumhuriyet'in rejim tezleri Bediüzzaman Said Nursi'yle ilgili yalan söyledi, doğu'nun o dönem alimlerine iftira atarak onları sürdü!" cümlesini güm diye ortaya bırakılmış sözgelimi.
Gerçi, hem Kürt, hem de dindar olmak gibi bileşenler sayesinde rejimin gözünde iki sevilmeyenli denkleme dönüşmüş, ömrü sürgünlerde, zindanlarda geçmiş, sürekli gözetim altında tutulmuş, zaman zaman zehirlenmeye çalışılmış, birtakım karanlık uluslararası odakların bile hedefine oturtulmuş bir tarihi şahsiyetin hayatını filme almaya niyetlenip de, işin bu vechesinden bahsetmeden bir film çekilebilir miydi, çekilse bile anlatılanlar gerçeklik iddiası taşıyabilir miydi, film kısmen biyografi-belgesel kategorisine girebilir miydi, bilmiyorum.
Filmi fazla "politik" bulanların hiçbir haklılık payı yok yani kanaatimce.
Bediüzzaman'ın suya sabuna, rejime, döneme dokunmadan anlatılması mümkün olmazdı. Olsa dahi, o kişinin adı Bediüzzaman olmazdı.
Tek derdi de politika değil üstelik filmin, karakterin insani yönleri perdede öylesine önde ki...
Uğradığı haksızlığa karşı yürüttüğü mücadelesini, varoluşunu anlamlı kılan bütünlükten kopmadan gerçekleştiren biri Hür Adam'daki Bediüzzaman.
Merhametini, hayvan sevgisini yitirmeden, Medresetü-z Zehra adlı okul projesine olan inancından ve bağlılığından zerre miskal taviz vermeden, haksızlıklar karşısında kin ve nefretle kalbini karartmadan ilerleyen, ilerleyebilen vakur ve dik bir adam var karşınızda.
Kediye de, fareye de aynı derecede şefkat ve merhamet besleyebilen biri bu; bir o kadar vakur ve kararlı, Kur'an-ı düstur edinen risalelerini, açlığa, susuzluktan ölme raddesine gelmek dahil hiçbir ahval ve şeraitte yayınlamaktan vazgeçmeyen bir adanmış.
Filmle ilgili daha çok şey söylenebilir ama sözün özü şudur: Filme iyi olmuş, kötü olmuş demekten ziyade, 20. yüzyıl ve sonrası Türkiye'ye iz bırakmış, fikirleri kendinden sonra da dalga dalga büyüyerek bugüne gelmiş, sayısız takipçi edinmiş böylesi önemli bir simayı, Bediüzzaman Said Nursi'yi sinema perdesinde anlatma çabasının kesinlikle değerli bir çaba olduğunu söylemek gerekiyor.
Hatta, bu kadar gecikilmesi bile hatadır. Sistem eleştirisi olmayan bir Sait Nursi fikri ise; hayaldir, rüyadır, yalandır

25 Aralık 2010 Cumartesi

Geylani Hz.leri Buyuruyorlar ki:

 “İslâm dininin dışına çıkanlarla bizim bir işimiz yoktur. Biz onlardan uzağız. Bizim halimizi bizim âlemimize geçenler idrak edebilir. Zâhirî süslerle uğraşanlar, halka şirin görünmeye çalışanlar değil, iç âlemini zengin kılmaya çalışanlar anlar bizi. İşin özünü, aslını kaybeden ve böylece bu âlemin dışında kalanlar nasibdar olamaz. Onlara takılan lakaplar ister maddî ister mânevî olsun bir işe yaramaz.”

Geldi Geçti Ömrüm Benim

Geldi geçti ömrüm benim
Şol yel esip geçmiş gibi
Hele bana şöyle gelir
Bir göz açıp yummuş gibi

Miskin Ademoğulları
Ekinlere benzer gider
Kimi biter kimi yiter
Yere tohum saçmış gibi

Bu dünyada bir nesneye
Yanar içim göynüm özüm
Yiğit iken ölenlere
Göğ ekini biçmiş gibi

Yunus Emre'm bu dünyada
İki kişi kalır derler
Meğer Hızır İlyas ola
Ab-ı hayat içmiş gibi

Yunus Emre Hz.leri

Fotoğraf Kadiri Meşayıhından Alvarlı Efe Hz.lerinin Halifesi Muhterem Abdurrahman Öksüz Konevi hocaefendiye aittir.

23 Aralık 2010 Perşembe

Dua

Üstad Bediüzzaman ve Esad Erbili Hz.

Bediüzzaman hazretlerinin Esad efendi ile ne zaman tanıştıklarını tam olarak bilememekle beraber Üstad hazretlerinin İstanbul’a 1907’de teşrifinden sonra olduğunu söyleyebiliriz. Bu kısımda ikisi ile ilgili birkaç hatıraya kalblerin tevhidine vesile olması ümidiyle yer vereceğiz. Cenab-ı Hakk her iki büyüğümüze de rahmet eylesin. Amin.

1-Altınoluk dergisi Şubat-2003’te 204. sayısında Sami efendi’nin talebelerinden Osman Şevket Yardımedici hocaefendi ile yapılmış bir röportaj yayınladı. Osman Şevket hocamız, Sami efendi hazretlerinin 1953’de Şam’da muhacir olarak kaldıkları zamanları anlatıyor. Konumuzla alakalı bir bölümü aktarıyoruz: “Bediüzzaman hocaefendinin eski talebelerinden Abdülmecid efendi vardı Şam’da. Eski Kürt alimlerinden. Her zaman da Şam’a inmiyor. Ben bunu anlattım. “Ziyaretine gidelim” dediler. Haber verdik. Gitmek için otobüs durağına gittik. Otobüs beklerken bana “bir dakika bekle” dedi. Nereye gidiyor diye baktım. Vitrinine dizi dizi peksimet dizmiş bir ekmek bayiine girdi. Peksimet alarak geri döndü. “Bunlara, büyük insanlara hürmet etmek lazım” dedi. Otobüse bindik,oraya vardık. Abdülmecid efendi ile sohbete başladılar. Abdülmecid efendi Bediüzzaman’dan okuduğu derslerden anlatıyor. Üstadımız da, Bediüzzaman’ın sık sık Esad Erbili efendi hazretlerini ziyarete gelmesini anlatıyor.

Efendimiz: “Bendeniz Kelami dergahında hizmet ederken Bediüzzaman hazretleri başında poşusu, belinde silahıyla, efevari bir kıyafetle ziyarete gelirdi. Bediüzzaman hazretleri o zaman gençti. Esad efendimize sorular sorardı. Cevabını alınca “Allahü ekber” der, hemen ayağa kalkardı. Esad efendi’den Kadiri dersi aldı. Bir defasında Bediüzzaman gittikten sonra, Esad efendi “Bu genç, gençlere hizmetle görevli. İstikbalde gençlere iman davasında çok büyük hizmetler yapacak. Ama hala kendisi bunu bilmiyor, kendisine söylenmedi” dedi. Altınoluk-204/11

Not: Buradaki Abdülmecid efendi biraderi olan Abdülmecid efendi değildir. Emirdağ Lahikasında bir mektupta Şam’daki Abdülmecid efendiden bahsedilmektedir.

2- Bediüzzaman hazretlerinin talebelerinden Abdurrahman Cerrahoğlu Bediüzzaman hazretlerinin kendisine bir ziyarette şöyle dediğini naklediyor: Bundan kırk yıl kadar evvel Şeyh Esad Efendi kardeşim bana geldi:"Kardeşim Said, tuttuğun bu yolu tarikatla birlikte devam edersen zamanın imam veya reisi olursun' dedi."Cevaben dedim: 'Kardeşim, öyle bir zaman gelecek ki, iman adet kabilinden sallantıda olacak. biz,-tarikat bir tarafa-hepimiz bugünden tezi yok imanî hüccetlerin gönüllerde yerleşmesi için birleşirsek o zaman en faydalı, en lüzumlu vazifemizi yerine getirmiş oluruz.' Son Şahitler-1.s: 244- Necmeddin Şahiner, Yeni Asya yayınları-İst-1993

Aynı hadiseyi M.Fethullah Gülen Hocaefendi de şöyle bahsetmektedir: Asrımızın başlarında, İstanbul'daki büyük bir veli, müceddid namzedi büyük zata: "Efendi gel şöyle birisine intisab et. Bir hilâfet al. Zamanın İmam-ı Rabbani'si olursun" deyince O hüşyâr kâlpli zat "İmam-ı Rabbani'lik değil Ebu Bekir'lik bile verilse insanlığın imanına hizmet edemedikten sonra ne ehemmiyet ifade eder!" cevabını verir(Hitap Çiçekleri- Nesil yayınları)

3- 13.2. 2003 Üsküdar’da ziyaret ettiğim, Üstad Bediüzzaman hazretlerinin talebesi Sungur ağabey şehid veli Esad Erbili hazretlerinin Bediüzzaman hazretleri hakkında bir ifadesini naklettiler. Sungur ağabey “Esad efendi için Üstadın “evliya-yı azimeden” dediğini ben bizzat işittim” dedikten sonra şu hatırayı anlattı:

Sami (Ramazanoğlu) efendinin talebelerinden Safranbolulu Nuri efendi, Üstadı ziyaret etmişti. Üstad, ona: “Ben senin yaşındayken, Kelami dergahında Esad efendiyi ziyaret ederdim. Bazı meselelerde itiraz ederdim. Oradaki halifelerden bazıları bundan gocunurlardı. Bir gün yine böyle bir şeyden sonra bana kızan bir talebesine şöyle demiş: “Said’e dokunma, dokunma...O, ilerinin İmam-ı Rabbanisi olacaktır.”

Not: Sadık Dana merhumun R. Mahmud Sami efendi adlı eserinden öğrendiğimize göre bahsi geçen Nuri efendi Esad efendinin kıdemli halifelerinden imiş.

Abdulkadir Geylani Hz.lerinin Nasihatleri Fethurrabbani'den

Bismillahirrahmanirrahim;

O'na dönünüz.O'nun önünde boynunuzu eğiniz ve ağlayınız.Yaşlar hem gözünüzden hem kalbinizden aksın.Ağlamak ibadettir;Hakk'a karşı tevazu göstermenin şiddetli halidir.Tevbe ve iyi niyet üzere ölen kurtulur.

Herkes seni kendisine çağırır.Aziz ve Celil olan Hak ise,seni sana çağırır.

22 Aralık 2010 Çarşamba

Mehmet Şevket Eygi'nin Yazısı

EĞİTİMDE NAL TOPLAMAK
Üç yılda bir OECD tarafından yapılan PISA eğitim araştırmasının sonuncusunda Türkiye yine nal toplamış. Bu araştırma dünya genelinde 15 yaşındaki 470 bin öğrenci soruşturularak hazırlanmış.
Ülkemiz PISA eğitim araştırmalarında on yıldan beri hiçbir ilerleme kayd etmemiş.
Dünya ülkeleri listesinin en sonlarındaymışız. Eğitimde nal topluyormuşuz, nal topluyormuşuz, nal nal nal!..
Gazetelerde bu konuyla ilgili haberleri okuyunca hiç şaşmadım.
Bizdeki resmî ideoloji, Tevhid-i Tedrisat sistemi ile eğitimde başarılı olmamız, çağı yakalamamız mümkün ve muhtemel değildir.
Resmî ideoloji köleleri, meftunları, bağlıları eğitim deyince neleri anlıyor?
(1) Çoğu çürük, hepsi mimarlık sanatı açısından çirkin okul binaları.
(2) Kemalist ideolojiyi ayakta tutmak için tanzim edilmiş bir eğitim sistemi.
(3) Genellikle son derece yetersiz, zevksiz, tatsız tuzsuz, çağ dışı, kötü kağıtlı, kötü dizaynlı, dünyadaki benzerlerinin çok altında ders kitapları.
(4) Genellikle haddinden fazla dolu dershaneler.
(5) Sadece okullarda ve dersliklerde yekun olarak milyonlarca adet Atatürk portresi, büstü.
(6) Doğru dürüst genel kültür veremeyen,
(7) Doğru dürüst millî kültür veremeyen,
(8) Doğru dürüst millî kimlik aşılayamayan... okullar.
(9) Bu eğitim sistemi ile okullara ve sınıflara bilgisayar koymakla ilerleme olacağını sanan özürlü zihniyet.
(10) Bilgi ve kültür veremediği gibi ahlak ve karakter terbiyesi de veremeyen bir eğitim sistemi.
(11) Genç nesillere, çocuklarımıza sanat kültürü, estetik ve güzellik duygusu veremeyen totaliter ve ideolojik bir eğitim sistemi.
(12) Düşünebiliyor musunuz?.. Türkiyeli bir genç liseden mezun oluyor ve 1928'den önce yazılmış, basılmış Türkçe kitapları, belgeleri okuyamıyor.
(13) Büyük dedelerinin, atalarının mezar taşlarındaki Türkçe kitabeleri okuyamıyor. Bu ne korkunç bir cahilliktir. Allah hiçbir kavmi, toplumu bu hale düşürmesin.
(14) İstanbul'daki bir lisenin kapısına yakın bir yerde, okuldan öğrencilerin dağılış saatinde bekleyin ve gözleyin. Önce erkek öğrencilere bakın: Gömleklerin yaka düğmesi açılmış, kravat gevşetilmiş yular gibi sallanıyor, gömleğin etekleri pantolonun üzerine çıkartılmış, hava iyiyse ceket çıkartılıp ele alınmış, gruplar halinde kaba saba konuşup gülüşerek yürüyorlar. Kabil olsa da konuştukları konular ve laflar kaydedilebilse, bir sürü boş laf... Memleket gençlerini bu hale kendileri değil, Derin Devlet denilen, resmî ideoloji denilen, Tevhid-i Tedrisat sistemi denilen ucube getirmiştir. Çocukların kabahati yoktur.
(15) Bundan yüz on sene önce, Osmanlı devletinin liselerinde okumuş gençler; Türk edebiyatının en büyük klasik şairi ve edibi Fuzulî divanını okuyorlar, bu okumadan zevk ve haz alıyorlar, metin şerhi yapabiliyorlardı. Soruyorum: Şu 2010 yılında bütün Türkiye'de böyle bir tek öğrenci bulup gösterebilir misiniz bana?
(16) Çağdaş ve laik eğitim sistemi genç nesillere zengin, yazılı, edebi Türkçe'yi bile öğretemiyor.
(17) Çocuklarımıza liselerde mantık okutamıyoruz, mantık öğretemiyoruz.
(18) Tarih de okutup öğretemiyoruz.
(19) Bir iki sene önce Adana'da bir lisenin birkaç öğrencisi bodrum katında kalorifer dairesinin yanında küçük bir odada namaz kılıyor diye dinsizler kızılca kıyamet kopartmışlardı.
(20) Bizdeki bozuk sistem, bozuk eğitim okullarda başörtülü kızlara izin vermiyor.
(21) Başörtülü kadın öğretmenlere izin vermiyor.
(22) Neymiş, laikliğe aykırıymış, ilericiliğe aykırıymış. Be adamlar, be kadınlar! Cevap verin: Sizin şu bozuk sisteminiz ileri midir? İleri ise niçin PISA eğitim araştırmasında nal topladınız?
Netice:
Türkiye bugünkü eğitim sistemi ile sağlıklı ve âdil bir şekilde gelişemez, kalkınamaz.
Totaliter ve ideolojik Tevhid-i Tedrisat sistemi lağv edilmeli, geleneksel millî kültür ve kimlik üzerine kurulu bir eğitim sistemine dönülmelidir.
Türkiye'mizde İngiltere'deki Eton Koleji gibi güçlü ve vasıflı okullar açılmalıdır.
İngiltere'de olduğu gibi her sabah derslere başlanmadan önce okul camiinde dua edilmelidir.
Aileleri öyle isteyen bütün kızlar okullara başörtüsü ile gidip okuyabilmelidir.
Dindar kadın öğretmenler başörtüsü ile ders verebilmelidir.
Öğretmenlik ve eğitimcilik ülkenin en gözde, en parlak meslek dalı haline getirilmelidir.
Türkiye'nin yeni okullarına dünyanın en ileri, medenî, zengin ülkelerinden öğrenciler gelip okumalıdır.
Müslümanların, İngiltere'deki Eton kolejini model alarak, modern ve mükemmel Tevhidî özel liseler açmalarına izin verilmelidir.
Türkiye eğitim, mektep, lise bakımından Japonya'yı, Tayvan'ı, Singapur'u, Güney Kore'yi, İsveç'i, Norveç'i geçmelidir.
Eğitimimiz Sabataycıların, Kriptoların, Kemalistlerin, Masonların tahakkümünden kurtarılmalıdır.
Hür eğitim... Milli eğitim... Millî kimliğimize dayalı eğitim... Tevhidî eğitim... Yazılı, edebî, zengin Türkçe öğreten eğitim... Mantık öğreten eğitim... Estetik ve sanat kültürü veren eğitim... Dünyaya ve insanlığa ışık saçan eğitim... Genç nesillere adalet, insaf, hakkaniyet, doğruluk ve dürüstlük, mürüvvet, fütüvvet, ruh asaleti, iffet, şeref, şecaat kazandıran eğitim.
Türkiye'nin şu anda uluslararası şeffaflık ve temizlik notu (10 üzerinden) 5'in altındadır. Yani kokuşma konusunda berbat bir vaziyetteyiz.
Benim istediğim eğitim sistemi kurulur ve yeni nesiller iyi yetiştirilirse bu not 7'ye yükselecek, ülkemiz temizlenecek ve iyileşecektir. Gerçek kalkınma ilimle, irfanla, kültürle, ahlak ve faziletle, sanat ve güzellikle, adaletle olur.
Bugünkü eğitim bir yabancılaşma eğitimidir.

GÖNÜL NUR-U CEMALİNDEN HABİBİM BİR ZİYA İSTER

Gönül nur-u cemalinden habibim bir ziya ister.
Gözüm Hak-i rehinden ey tabibim tutiya ister.
Safa-yı sineme zulmet veren Jeng-i günahımdır.
Aman ey kânı ihsan, zulmet-i kalbim cila ister.
Yetiş imdada ey Şah-ı Risalet ruz-i mahşerde
Ki, derd-i bi deva-yı masiyet senden şifa ister.
Ne ab-ı dideden rahat, ne ah-ı sineden imdat
Benim bar-i günahım lütf-u şah-ı Enbiya ister.
Sarıldım dâmen-i ihsanına ey Şafi-i Ümmet,
Dahilek ya Muhammed, hasta canım bir deva ister.

Esad Erbili Hz.leri

20 Aralık 2010 Pazartesi

Ruhi Bağdadi diyor ki:Sanmayın bizi ki üzümün suyu ile mestiz,biz harabat ehliyiz elestten beri mestiz.

Terkib-i Bend-i Meşhûr / 1. bend

Sanman bizi ki şîre-i engûr ile mestüz
Biz ehl-i harâbâtdanuz mest-i Elest’üz

Ter-dâmen olanlar bizi âlûde sanur lîk
Biz mâil-i bûs-i leb-i câm ü kef-i destüz

Sadrın gözedüb neyleyelim bezm-i cihanın
Pâ-yi hum-i meydir yirimüz bâde-perestüz

Mâil değilüz kimsenin âzârına ammâ
Hâtır-şiken-i zâhid-i peymâne-şikestüz

Erbâb-i garez bizden ırağ olduğu yeğdir
Düşmez yere zira okumuz sâhib-i şestüz

Bu âlem-i fânîde ne mîr ü ne gedâyuz
A'lâlara a’lâlanuruz pest ile pestüz

Hem-kâse-i erbâb-ı dilüz arbedemiz yok
Mey-hânedeyüz gerçi velî ışk ile mestüz

Biz mest-i mey-i mey-kede-i âlem-i cânuz
Ser-halka-i cem'iyyet-i peymâne-keşânuz

Mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fa’ûlün

Fotoğraf  Alvarlı Efe Hz.lerinin Halifeleri Kadiri Meşayıhından  Seyyid Abdurrahman Öksüz Konevi Hz.lerine aittir.

Ruhi Bağdadi: " Olduk nereye vardık ise aşka giriftar"

Terkîb-i Bend-i Meşhûr / 17. bend

Virdik dil ü cân ile rızâ hükmi kazâya
Gam çekmeziz uğrarsak eğer derd ü belâya

Koyduk vatanı gurbete bu fikr ile çıkdık
Kim renc-i sefer bâis olur izz ü alâya

Devreylemedik yir komadık bir nice yıldır
Uyduk dil-i dîvâneye dil uydu hevâya

Olduk nereye vardık ise ışka giriftâr
Alındı gönül bir sanem-i mâh-likaaya

Bağdâd'a yolun düşse ger ey bâd-ı seher-hîz
Âdâb ile var hizmet-i yârân-ı safâya

Rûhî'yi eğer bir sorar ister bulunursa
Dirlerse buluştun mu o bî-berg ü nevâya

Bu matla'-ı garrâyı oku ebsem ol anda
Ma'lûm olur ahvâlimiz erbâb-ı vefâya

Hâlâ ki biz üftâde-i hûbân-ı Dimeşk'ız
Ser-halka-i rindân-ı melâmet-keş-i ışkız

Mef'ûlü mefâîlü mefâîlü faûlün

Üstad Bediüzzaman ve Tarikat

Aşağıdaki ifadeleri Esad Erbili Hz.leri ile ilgili webde araştırma yaparken gördüm paylaşmak istedim.

Bediüzzaman Hazretleri de gençliğinde Esad Erbili Hazretlerinden Kadiri dersi alırdı. Bir defasında Bediüzzaman gittikten sonra, Esad efendi “Bu genç, gençlere hizmetle görevli. İstikbalde gençlere iman davasında çok büyük hizmetler yapacak. Ama hala kendisi bunu bilmiyor, kendisine söylenmedi” dedi.

Altınoluk dergisi yazarlarından Taha Kılınç, iki Allah dostunun münasebetine bir örnekle farklı bir açı getirdi: " Rahmetli Bediüzzaman Hazretleri Sami Efendi ile pirdeş idi.

Merhum, doğudan gelen hemşerilerinin tasavvuf yoluna intisap etme arzularını izhar ettiklerinde, onlara adres olarak sadece Sami Efendi Hazretleri'ni gösterir ve eklerdi: 'İrşadla görevli kişi Sami Efendi'dir ona gidiniz, biz sadece iman hakikatlerini yazmak ve yaymakla memuruz'

Bir Danimarka'lının 87 yıl önce Türkler hakkında yazdıkları

"Avrupa'da bu muhterem Türk halkına ne kadar zalimce muameleler yapıldı.Afrika'daki zengin toprakları ve Akdeniz'in doğu kıyısını ele geçirmek uğruna,büyük güçler Türklerin zalimlik ve barbarlığı hakkında
en alçakça iftiralarda bulunmuşlardı.Ermeniler ve Yunanlılara uygulandı diye herkesin kandığı katliam raporları hala canlı şekilde aklımdadır.Türklerin en barışsever en dostça insanlar olduğunu söylersem
sanmam ki aşırı gitmiş olayım.Kendi hallerine bırakılır,dinlerine karışılmazsa çok uysaldırlar.Bir Avrupalı'nın gözünde onlar,tembel ve işe yaramaz insanlardır.Çünki onlar,Avrupalıların akıl erdiremeyeceği,diğer Asyalılar gibi sadelikle dolu,tefekküri yönü ağır basan bir hayat yaşarlar.Bu dünyanın varlığına tama' etmezler.Burada tüm kâr getiren işler, paralarını genellikle kötü işlerde,
fena yollarda harcayan Rum,Ermeni,Yahudi yahud diğer levantenlerin elindedir.Mesela bundan birkaç yıl önce,bu yabancı unsurlar bir şirket kurarak,İstanbul'daki eski tarihi semtlerin su borularını döşeme hakkını elde etmişlerdi.Eskiden Türklerin camilere borularla su getirdikleri pınarları,kuyuları ve umumi yerlerde emme basma tulumbaları vardı.Su şebekesi sıcaklığın dayanılmaz olduğu bir ülkede,su sağlamada kolaylık olması bakımından çok önemlidir.Bu şebeke döşenirken,şehrin bütün eski su hatları ve kuyuları,gizli ajanlar tarafından değişikliğe uğratılarak,halk parayla su satın almaya mecbur bırakılmıştı."

Carl Vett, Kelami Dergahından Hatıralar.
Çeviren:Ethem Cebecioğlu.